Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, TRT ekranlarında deprem bölgelerindeki çalışmalardan bahsetti. Bakan Özhaseki ‘4 kırmızı çizgimiz var’ diyerek madde madde anlattı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, canlı yayında 6 şubat depremlerinden sonra teslim edilen konutları, yapımı devam eden konutları ve çalışmalarla ilgili soruları tek tek yanıtladı. İşte detaylar…
Bakan Özhaseki’nin konuşmalarından öne çıkan başlıklar;
Yaşadığımız o acı elim olay neredeyse 14-15 ay geride kaldı. O günlerde bu iki tane üst üste 9 saat arayla olan depremden 11 tane ilimiz diyoruz ama dolaylı olarak 18 ilimiz etkilendi. Hasar az olduğu için onları çok kayda değer bulmadığımızdan belki ara ara zikretmiyoruz. 14 milyon insan da zarar gördü. Sırayla en çok zarar nerede diye bakılacak olursa Hatay’daydı. Hatay’da da Antakya en çok hasar gören yerimizdi. 254 bin neredeyse bağımsız birim yerle bir oldu. Antakya’nın yüzde 90’ı yoktu. O günlerde geldiğimizde karşılaştığımız manzara emin olun hepimizin yüreklerinde derin böyle bir acı bıraktı, iz bıraktı.
Haliyle önce başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere burada bakanlarımız vardı, valilerimiz vardı, kaymakamlarımız görevliydi. Naçizane ben genel başkan yardımcısıydım AK Parti’de. En güçlü belediyelerimizi buraya gönderdik. Hatay’a gönderdik. Yani Konya, Bursa, Kocaeli, Denizli belediyelerimiz buradan hiç çıkmadılar. 100 civarında da belediyemiz buradaydı. Aylarca çalıştılar, yardım ettiler. Arama kurtarma faaliyetleri, iaşe ibate gibi ilk günlerdeki acil ihtiyaç duyulan yaraları sarmak adına insanların ilk ihtiyaçlarını karşılama, bunları yaptık. Fakat o günlerde başlayan en sert zeminlerde konut yapma hareketi de hızla devam etti.
AFAD’ın bize bildirdiği hak sahipliği sayısı yaklaşık 155 bin civarında. 140 bin kadar konut, bir 15 bin kadar da iş yerini burada yapmak zorundayız ve vatandaşlarımıza, hak sahiplerine bunları vermek durumundayız. Böyle bir görüntüyü Allah bir daha yaşatmasın bu millete inşallah. Böyle bir can pazarı. Hakikaten bu işin maddi zararı belki altından kalkabileceğimiz bir boyuttadır, zorlanırız ama altından kalkarız. Ama bu işin manevi acısını tarif edecek bir ölçü aleti daha çıkmadı. Her yerde acı var, gözyaşı var.
İşte bu evleri teslim ediyoruz. Çay içmeye davet ediyorlar, oturuyoruz. Biraz sonra sohbet başlıyor. Ev sahibinin gözlerinden yaşlar gelmeye başlıyor, acıları yenileniyor. Haliyle o acı hala devam ediyor. Ama en azından devlet olarak, millet olarak 85 milyon bir vatandaş grubu buraya ne yapabilirim diye düşündü, onun çabasına girdi. Onlar ferdi olarak, şahsi olarak belki de biraz gönüllerini tatmin için bu yardımları yaptılar. Allah rızası için yaptılar. Ellerine sağlık. Fakat asıl iş devlete düşüyordu.
Biz burada neredeyse 142 bin civarında inşaatın, bağımsız birimin ihalesini yaptık veyahut da ihale sürecinde devam ediyor. 11 bin kadar da konutumuzu burada teslim ettik vatandaşlarımıza. İşte buradaki evler gibi onlar da oturuyorlar. Bugün zaten kalabalık bir gazeteci grubuyla geldik. İnşaatlarımızı gezdirdik.
Merkezde bizim tam 68 tane şantiyemiz var. Şu anda Hatay’da. Türkiye genelinde 1240 şantiyemiz var. Bu 1240 şantiyemizde 110 bin kişi çalışıyor, emek veriyor. Dile kolay… Küçüklüğümde hep babaannemden duyduğum bir söz vardı. Allah devletimize zeval vermesin derdi. Çocuğumuz aklımız ermez de ne diyorsa derdik. Gerçekten Allah devletimize zeval vermesin. Kolay mı? 1240 tane şantiye, 110 bin çalışan. Şu anda Türkiye genelinde 400 bine yakın konut inşaatı devam ediyor. Bunlar kolay sayılar değil, söylemesi kolay. 4 bin 333 tane köyde köy evine devam ediyoruz. Haliyle bütün bunların hepsi maddi bir bedeli var bu işin. Parayı buluyorsunuz, bazen işçilik gerekiyor, malzeme gerekiyor, yer gerekiyor. Bütün bunları organize etmek de Çevre Şehircilik Bakanlığı’na düşüyor. Biz bir taraftan TOKİ’miz, bir taraftan Emlakkonut’umuz, bir taraftan yapı işleriyle adeta bir seferberlik ilan ettik. Buralardayız. Hiç çıkmıyoruz. Bu konutlar bitinceye kadar, en son vatandaş da evine oturup Allah sizden razı olsun deyinceye kadar inşallah buralarda olmaya devam edeceğiz.
Şimdi şehirlerde bir taraftan rezerv alanlarda çalışıyoruz. Yani hazineye ait arazilerde, zemin etütlerini yaptırıyoruz. Uygun şekillerde orada konutlar yapmaya devam ediyoruz. Bir taraftan şehir merkezlerine geliyoruz. Şehirlerin meydanlarını yapıyoruz. Ona açılan ana caddeleri ihya etmeye çalışıyoruz, iş merkezlerini inşa ediyoruz, yerinde dönüşümle ilgili krediler veriyoruz.
110 BİN KİŞİLİK ORDU
Şehirlerin meydanlarını çok özel bir çalışmayla yapmaya gayret ediyoruz. Biraz önce de söylediğim 110 bin kişilik bir orduyla bu işi yapıyoruz. Fakat eğer siz bunu yaptığınız yerde vatandaşa anlatmazsanız, onu ikna etmezseniz, yaptığınızın ne olduğunu izah edip de onu aydınlatmazsanız bir müddet sonra size başka türlü o iş belki de bazen protesto olarak dönüyor. Ben bütün illerimizde bu toplantıları yapıyorum. Bugün de özellikle Ankara’daki bütün gazetecilerin veya gazetelerimizin, televizyonlarımızın temsilcilerini davet ettim. Sizler de gördünüz. 50 kişi kadar bir arkadaş grubuyla geldik. Bütün arkadaşlar vardı. İçlerinde her görüşe mensup insanlar da vardı. Onların da şahitliğinde bu toplantıyı yaptık.
Ben gittiğim illerde özellikle önce belediyelerimizle bir organizasyon yapıp onları dinliyorum. Sıkıntıları var mı? Ben neler yapabilirim? Nihayetinde İller Bankası falan bize ait ve işlemleri de biraz bizim bakanlığımızla. Onlar için yapabileceğim bir şey varsa onları bir dinlemeye çalışıyorum. Sonra da bu gördüğünüz gibi toplantılara iktidar, muhalefet ne kadar milletvekili varsa davet ediyoruz. Belediye başkanlarımızın tamamını davet ediyoruz. Sivil toplum örgütlerini çağırıyoruz. Bazen uç fikirleri olan, belki de çok sağduyu sahiplerinin hoş görmeyeceği birtakım refleksler gösteren dernekler, vakıflar vesaire oluyor. Onları da davet ediyoruz. Muhtarlarımızı da tabii ki çağırıyoruz. Sonra da onları dinliyoruz. Ama öncesinde bir genel giriş yapıp sonra da o şehirlerde biraz önceki anlattığım faaliyetleri nasıl yaptığımızı söylüyoruz.
Bugün de dikkat ederseniz bir taraftan Vali Bey’e söz verip Vali Bey’in devlet adamlığı vasfıyla bütün bakanlıkların temsilcisi olması hasebiyle Sağlık Bakanlığı burada ne yaptı? Ulaştırma Bakanlığı ne yapıyor? Çalışma Bakanlığı, Aile Bakanlığı buralarda ne yapıyor? Onları tek tek anlattı. Sonra da Kültür Bakanlığımızdan bir arkadaşımızı rica etmiştik. Müzeler Genel Müdürü geldi. Özellikle Hatay’ımız tabii ki kadim bir şehir. Burada bir taraftan Habib-i Neccar gibi hepimizin mesela çok hoşuna giden orada tarihi geçmişi olan, Kur’an’da da adından bahsedilen bir camiden bahsediyoruz. Onun yıkıldığı, bir taraftan Ortodoks ve Protestan kiliseler var. Onların yıkıldığı, sinagogun yıkıldığı, tarihi meclis binasının yıkıldığı bir ortam var. O tarihi tescilli eserlerle ilgili Kültür Bakanlığı ne yapıyor, onu anlatmaya çalışıyoruz. Onların da çok hızlı çalışmaları var burada, gayretleri var.
ŞEHRİN DE GÖRÜŞÜNÜ ALMIŞ OLUYORUZ
Sonra bir taraftan yapılan imar planları, bizim bakanlık olarak buradaki yaptıklarımız, tek tek anlatıyoruz. Anlattıktan sonra diyoruz ki arkadaşlar bakın biz yapabildiklerimiz bunlar. Biz bir senedir bunlar üzerinde çalışıyoruz. Gelecekte Hatay’ımızı şöyle bir manzara bekliyor. Adıyaman’da diyorum ki Adıyaman’ı şöyle bir manzara bekliyor. Meydan projesi bu. Veya Kahramanmaraş’ta, Azerbaycan Mahallesi bu, meydan bu, konutlar şu. Şu kadar konut yapıyoruz. Şu kadar süre içerisinde bunları teslim edeceğiz. Şimdi söz sizde, buyurun diyoruz. Vatandaş da kalkıyor. Oradaki insanlar genellikle de oda veya STK’larımızın temsilcileri, vatandaşlardan duyduklarını aktarıyorlar. Öğrenmek istediklerini soruyorlar bir taraftan. Eleştirecekleri bir şey varsa eleştiriyorlar. Onlardan ders alacağımız şey varsa zaten ders alıyoruz biz veyahut da çoğunlukla da teşekkür ediyorlar. Bu toplantıyı bütün şehirlerde yaptığımız zaman biz şehrin de görüşünü almış oluyoruz.
Yaptığımız işlerin bir taraftan doğru mu yanlış mı gibi check edilmesini de sağlamış oluyoruz. Ben bu toplantıları çok faydalı gördüğüm için burada her halde dördüncü beşinci toplantıydı benim yaptığım Hatay’da. Ama diğer illerde de yapıyorum. Genellikle de insanlar kalkıyorlar, teşekkür ediyorlar. Yani nihayetinde deprem hepimizi birleştiren bir merhem gibi oldu. İktidarıyla, muhalefetiyle, insanların bir araya geldikleri ve şehirlerine yapılan her şey için artık siyaset dilini, politik dili bir kenara bırakıp doğruları söyleyeceği, iyi iş yapılmışsa teşekkür edeceği bir platform haline dönüştü bu.
Bütün bu 18 vilayetimizi kastederek söylüyorum. AFAD’ın şu ana kadar belirlemiş olduğu bizim için 400 bin civarında konut hak sahibi insan var. Bunlar teslim sayıları. 400 bin civarında konut yapmamız gerekiyor. Bir 50 bin kadar da iş yeri yapmamız gerekiyor. 450 bin ediyor. Ama biz bunu evet 500 bine tamamlamak istiyoruz. Sebebine gelince ara ara müracaatlar için veyahut da müracaatı kaçıranlar için AFAD gün açıyor, yeni müracaatlar oluyor. Veya mahkemelerden arkadaşlarımız karar alıp geliyorlar, hak sahibi oluyorlar. Bu sayı neredeyse 500 bine çıkacak gibi gözüküyor. Biz bunu esas alarak çalışmalarımızı yürütüyoruz. Şu anda 395 bin veya 400 bin civarında ihalesi yapılmış, devam eden veyahut da ihale yapılma aşamasında olan konutlarımız var. Bir 35-40 bin kadar da iş yerimiz var. Yani neredeyse bu sayıyı tutturacak kadar ihale sürecine girmiş olan bizim işlerimiz var. Bunun içerisinde tabii ki 76 bini teslim ettik. Bunun dışında önümüzdeki aydan itibaren de 15-20 bin civarında konutu her ay teslim edeceğiz. Sene sonunda teslim edeceğimiz konut sayısı 200 bini bulacak.
4 BİN 333 KÖYDE İNŞAAT VAR
Şehir merkezlerinde, köylerde, rezerv alanlarda her yerde inşaat var. 1240 yerde şantiyemiz var dediğim gibi. 4 bin 333 köyde de inşaat var, işler yapılıyor.
Sene sonuna kadar 200 bini buluyoruz ama ondan sonra ne olacak? Önümüzdeki senenin ortasını biraz geçeceğimizi düşünüyorum. Sonuna kadar neredeyse herkesin hakkını verebildiğimiz bir ortam doğacak. Bütün insanlar konutlarına kavuşmuş olacak. Bütün iş yeri sahipleri de iş yerlerine kavuşmuş olacaklar. Neden gelecek senenin ortasını biraz geçer diye söylüyorum? Çünkü şu anda yer bulmakta zorlandığımız veya yere gittiğimizde işgalli, vatandaş hazine arazisi ama işgal etmiş, boşaltmak zorunda olduğumuz ve zorluk çektiğimiz… Bazen rezerv alanı ilan ettiğimizde içerisinde az hasarlı veya orta hasarlı binaların olduğu, planlamada sıkıntı çektiğimiz yerler epeyce var.
Bugün mesela bir konutların ilk gittiğimiz yerde zannedersem oradaki çalışma grubu üç ay kadar suyu çekmeye uğraştılar. Çok sıvılaşmış bir alan. Sonra da fore kazık çakmaya gayret ettiler. 500-600 tane orada konut yapılacaktı. 15 ila 24 metre arasında kazıklar çaktılar. Üç ay boyunca kazık çaktılar. Bu da çok maliyetli bir iş. Mesela Kahramanmaraş’ta Azerbaycan Mahallesi var. Bin konutu orada Azerbaycanlı kardeşlerimiz yapıyor. Bin kadar da bağımsız birimi biz yapıyoruz. 2000 konutluk yerde 15 ila 20 metre arasında fore kazıklar çaktık. Tam 40 milyon dolar harcadık. Sadece kazık çakmaya. Yani aradaki biraz kaygan olan, o balçık haline gelmiş olan yapıyı geçip aşağıdaki sert zeminlere kadar adeta saplamalar yapıyoruz. Beton çimento karışımı, demir karışımı. Onlar aşağıdaki sert zeminlere sapladığımızda üst taraflardaki sağlam zeminlerde zemin artı 2 gibi, 3 gibi, 4 gibi konutlar yapıyoruz. Aradaki balçık bölümü biz kazıklarla geçmiş oluyoruz. Allah korusun daha önceki yapıldığı gibi ki Azerbaycan’da öyleydi. Bir bodrum kat yaparak o balçıklar içerisine o konutları inşa edersek, deprem olduğunda o kaygan sıvılaşmış zeminde konutlar uçuşuyor adeta. Hepsi içeriye batarak, yan yatarak veyahut da olduğu yerde çökerek bütün insanların hayatına mal oluyor.
O yüzden bunları yaparken mutlaka zemin etütlerine dikkat ediyoruz, gerekirse fore kazıklar çakıyoruz ve biraz gecikse de bu işleri ihmal etmeden yapıyoruz. O zaman inşaata başlarken biraz gecikiyor ve bir sene süre veriyoruz. Bazen de müteahhit gruplarının zorlukları oluyor. Yüzlerce müteahhitle çalışıyoruz çünkü. Bir seneyi de geçen süreler oluyor. O yüzden gelecek senenin ortaları veya sonuna doğru inşallah bitiririz diye umut ediyorum.
İMAR VE İHYADA 4 KIRMIZI ÇİZGİMİZ VAR
Özellikle dört tane kırmızı çizgimiz var diye her yerde bahsediyoruz. Mesela dere yataklarının olduğu bölgelerde kimseler inşaat yapamayacak. Meclis normal çalışma gündemine döndüğünde, bugünlerde de olabilir veya gelecek sezon içerisinde bu dört kırmızı çizgiyi geçenler için belediyeler için sorumluluk getireceğiz. Buna göz yuman yetkililerin de hapis cezasıyla, herhangi bir şekilde değiştirilmeden, dönüştürülmeden, paraya çevrilmeden teklif edeceğiz. Çünkü ciğerimizi yakıyor bu iş. Buna göz yumanlar da ceza çeksin, bunu yapanlar da ceza çeksin ki bir daha yapamasınlar.
Birçok şehirde artık fay hatlarının geçtiği yerler belli. Şimdi buradan fay hattı geçiyorsa siz buranın üzerine inşaat yapılmasına izin verebilir misiniz? Mesela biraz önce Azerbaycan Mahallesi’nden bahsettim. Ben orada boş bıraktım. 60 metreye kadar boş bırakılmasını istiyor bilim insanları. Ben 100 metre boş bıraktım.
Burada Asi Nehri’nin yanında evler vardı, tamamı yıkıldı. Orayı boş bırakıyoruz. Şimdi buralarda yapılaşmaya asla izin veremeyiz. Sıvılaşma aynı şekilde. Mesela Adıyaman Gölbaşı’nda sıvılaşan yerler var. Bu sıvılaşan yerlerde işte Asi Nehri’nin kenarında izin verirseniz bu eninde sonunda yıkılır demektir. Sonra aynı şekilde. Şimdi burada bakın bir tarafta Türkiye’deki Amanos Dağları diye biliyorum. İsmini yanlış söylemeyeyim hata etmeyelim. Bir taraftan da Suriye ile aramızı kesen bir dağ silsilesi var. İkisinin arasında da Amik Ovası var. Burada dağlardan aşağıya doğru inen haliyle biriken suların da yüz yıllar boyunca yapmış olduğu yollar var. Bu yollarda su yolları, dere yolları, ufak ufak oradan akan yerler. Şimdi siz buralara eğer hele hele zeminle buluştuğu yerlere imarı verirseniz, imarı açarsanız, bunun sonu ne olur? Buralar nihayetinde kumsal haline gelmiştir, yumuşak zeminlerdir. Dere yataklarının olduğu yere de verilemez.
Özellikle de bundan sonra yapılacak her bir konutta mimarlıktan başlayarak mühendisliğe, statiğinden bu işin elektriğine, makinesine kadar herhangi bir projede ve uygulamasında sıfır tolerans. Artık ‘bir şey olmaz, bir kat daha devam et, ondan ne olur ki’ yok. Sıfır tolerans… İşte bu konulara dikkat ettiğimizde inşallah bir daha ciğerimiz yanmayacak diye düşünüyorum ben.